İnsanlar ve Sözcükler Arasındaki Mücadele/ Aragon ve Dadaizm

 

'Sözcüğün sözlük anlamı, 
adına müştereken ideal dediğimiz şeyi 
kişiye veremez.'


Louis Aragon'un Telemakhos'un Maceraları, hakkında hiçbir bilgim olmadan sadece adında Telemakhos geçtiği için aldığım bir kitaptı. Odysseus'un oğlu ile ilgili herhangi bir anlatıyı merakla okurum zaten diyerek hemen başladım ve sayfaları çevirdikçe bu kitabın küçük bir hazine olduğunu gördüm. 

Önsözde Aragon'un yüreğindeki sahici gelgitleri sözcük eksikliği yüzünden ifade edemediğini söylemesi ve ilk bölümün Kant'ın kavrama uygun düşen ifadeyi bulmak için yeni sözcükler yaratılması ile ilgili sözleriyle başladığında bir ışık yanmıştı aslında farklı bir okuma olacağına dair. Birkaç sayfa sonra ise Telemakhos'un Mentoru, duvarları inleten kahkahalarla gülmeye başlayıp nimfeler şarkılarında insanlarla sözcükler arasındaki mücadelelerden bahsedince ne oluyor burada heyecanına kapıldım. Hemen araştırınca gördüm ki meğer Aragon, 17.yy'dan Fenelon'un kitabını almış, Dadaizmin boşluklu parçalı dünyasında bozmuş, yıkmış, yeniden yazmış. 


Fenelon'un 1699'da Fransa'da prenslerin eğitimi için yazdığı eser, Odysseia destanında Telemakhos'un babasını aradığı ilk üç bölümden sonra maceralarını devam ettiriyor. Telemakhos'un seyahati sürüyor ve hedefi öğrencisine krallık sanatını öğretmek olan Fenelon, her durakta bir ahlak ve hükümet dersi veriyor. Didaktik ve geleneklere bağlı Fenelon'un eseri, kuralsız ve özgür Dadaizmin dünyasında, Aragon'un zihninde yeniden kurgulanıyor, kelimeler bilinen anlamlarından çıkıyor, inançları ve kalıplaşmış düşünce sistemlerini yıkıyor. Fenelon tecrübeyi övüp saygı beklerken Aragon tecrübe için bir hiledir aldatmacadır diyor. "Tecrübe dediğin ihtimallerin en kötüsünü beklemeyi seçen yorucu bir düşünce tarzıdır."

Louis Aragon, Telemakhos'un Maceraları'nı yazdığında yıl 1922. Ulysses'in de basıldığı yıl. Birinci Dünya Savaşından hemen sonra ilerlemeye, aklın gücüne ve insanlığın hep daha iyiye gidişine duyulan inancın sarsılmasıyla akla, mantığa, kahramanlık modellerine, insan psikolojisindeki ve anlatıdaki dengeye, tüm bilgelik öğretilerine karşı çıkıyor Aragon. Bir söz diğeri kadar değerlidir, diyor, tüm sözcükler sıfırdır. Artık dünya, bir mantık üzerine oturmuş, sağlam adımlarla yürüyebileceğiniz bir yer değildir. Ulysses'te Stephen'ın yürüdüğü sahil geliyor aklıma, 'Sıhhatsiz kum düzlükleri, yürüyen tabanları yutmaya hazır bekliyor.' Artık o kadar güvenilmezse bu dünya, var olanı bozmak, anlamı sarsmak, dili de yıkıma uğratmak bir çıkış yolu olabilir.  
"Tercih edilen seslerin kırılgan iskeleti, bize olduğundan başka görünmediyse çökmeye mahkumdur: Bir sözcük yığınına tünemiş, somut ilerlemeye vesile olduklarına inanıyoruz."

Fenelon'un, siyasette ve devlet yönetiminde çoktan unutulan etiği nasihatler şekilde anlattığı bir ders kitabı niteliğindeki eserinin parodisini yapan Aragon, dadaizmi çağrıştıran bir Dd sisteminden bahsediyor. Bu, zekayı elekten geçiren, kartları karıştıran, mantığı paramparça eden ve çelişkinin bizzat kendisi olan bir sistem. Öğretilerinden biri de her şeyin parçalanmasını öneriyor. "Kıramadığınız şey sizi kırar, efendiniz olur. Kutsal fikirleri, gözleri yaşartan her şeyi kırın, parçalayın." Bir yandan anlam bozulurken pişirilen etler mesela konuklara sancı kadar leziz görünebiliyor, teskin etmesi beklenen şarkılarda dilinde küfür kurumuş ağaçlardan bahsedilebiliyor, kullanılmayan mekanların çöl dünyasında geçen ve Ulysses'in Kirke bölümünü hatırlatan bilinçdışı sayıklamalarla çağrışımlar mantığın dengesini tekrar sarsıyor.

"Ceketimin sol cebinde kendime çok benzeyen portremi taşırım: kararmış bir çelik saat. Konuşur, zamanı gösterir ve ona dair hiçbir şeyi anlamaz. Ben olan her şey anlaşılmazdır." 

Sürrealizmin ortaya çıkışından hemen önce, sözcüklerin ifade gücünün yetersizliğinde yeni kullanım alanları arayan Aragon'un deneysel dilinde, neredeyse Dali'nin tablolarındaki gibi eriyip şekil değiştiren akışkan kelimeleri, anlamlarından ayrılıyor. Büyüleyici bir şekilde her okuduğunuzda kelimelerin anlamları değişiyor sanki. Beklenmedik anlam ilişkileri ve mizahi dili tekrar tekrar okumaya çağırıyor ve yazarın belki kendisinin bile beklemediği çağrışımlar uyandırıyor okurda. 

Fenelon'un Telemakhos'u, Osmanlı Döneminde Tanzimat sonrası tercüme hareketinde Yusuf Kamil Paşa tarafından "Tercüme-i Telemak" adıyla 1862 yılında çevrilmiş, daha sonra da farklı çevirileri yapılmış. Aragon'un Telemakhos'un Maceraları ise, Ayberk Erkay'ın şahane çevirisiyle dilimize kazandırıldı. Benim için benzersiz bir okuma deneyimi olan, bitirdikten sonra da günlerce elimden bırakamadığım bu eşsiz kitap gözden kaçmasın isterim. 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ulysses